TCG ULUÇALİREİS (S 338) NEDEN KAYBOLDU?

Sessizce büyüyen fısıltıların bazı evlere ulaşmaması için büyük bir gayret sarf ediliyordu. Ancak kulaklar hep tetikte olduğundan fısıltılar bile yankı yapıyordu.

Gölcük lojmanlarındaki evlerin bazılarında ağır hüzün, bazılarında ise sessizlik ve umut hakimdi.

TCG Uluçalireis denizaltısından bir süredir haber alınamıyordu.

TCG ULUÇALİREİS (S 338) İstanbul Boğazından Geçerken

TCG ULUÇALİREİS (S 338)’in Amblemi

 

20 Temmuz 1974’e bir iki gün vardı.

TCG Uluçalireis denizaltısı Dz. Kd. Bnb. Okan ÜNAL komutasında Ege Denizi’nde icra edilen Denizkurdu-2 Tatbikatına katılıyordu. Tatbikat sonrasında Gölcük’e dönecek ve Gölcük Tersanesi’nde bataryalarını değiştirecekti. Bir denizaltı için en can alıcı yer bataryalardı. Onlar olmaz ise denizaltının da anlamı yoktu.

Kıbrıs’ımızda ciddi karışıklıklar oluyordu. Baş düşman Makarios kayıptı ve Enosis hortlamıştı. Yüzlerce Türk çocuk, genç, yaşlı demeden rumlar tarafından katlediliyordu. Biricik Yavru Vatanımız kan ağlıyordu.

O sırada Gemi Komutanına özel olarak gelen bir mesaj ile bulundukları limandan kalkarak başka bir limana yanaştılar. İkmal teşkilatından gelen küçük bir araç gemiye birkaç çuval patates, un, ekmek ve makarnayla birlikte az miktarda yumurta bırakarak gitti. Belirsiz bir zaman aralığında, belirsiz bir görevde tüm yiyecekleri buydu.

Normal olarak dışarıdan bir kişi şu şekilde bir hesap yapar: gelen yiyecek miktarını personel sayısını böler, bir kişinin kaç öğün yemek yiyebileceğini hesaplar, sonra bu sayıyı 3’e böler, çıkan sayı bir kişinin, daha doğrusu tüm mürettebatın o görevdeki kalış süresini belirler. Bu hesaplamayı defalarca yapmış bir kişi olarak “evdeki hesabın çarşıya uymadığını” üzülerek görmüşümdür.

Öncelikle yeteri kadar kumanya gelmemiştir. Her türlü istihkakı devlet tarafından karşılanan erlerin istihkakında hiçbir kısıtlama yapmamalısınız. Kalan kumanyayı da en efektif şekilde kullanmalısınız. Bu şekil “eskilerin tabiri ile” şu şekilde zuhur eder; sabah, öğlen, akşam yemeklerinde bir dilim ekmek ve bir baş kuru soğan.

Bilen bilir; bir baş kuru soğan bir mucizedir, inanılmaz bir C vitamini deposudur, tüm eklemlerinizin hareketli kalmasını sağlar, vücudunuzdaki toksinleri atar ve en önemlisi enerji verir.

Yiyecek ve içeceğin hiç bir değeri yoktu. Tüm mürettebat heyecan içinde hedefe varabilmek için canla başla çalışıyordu. Asli görevlerinin bilincinde av arayacaklardı, merakları sınırsızdı. Rota karışık, av bol, makinalar yetersiz, Kıbrıs’ta gerilim yüksek, işte size dört dörtlük bir kargaşa.

Kendilerini Pire limanının önünde buldular. Merak yerini heyecana bırakmıştı. Görevleri: Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmekti.

Liman ağzındaydılar. Keklikler dizi dizi önlerinde duruyordu. Kimse de onların orada olduklarını bilmiyordu. Kekliklerin ve limanın detaylı fotoğraflarını çektiler. Her bir fotoğraf gelecek için bir delil niteliği taşıyordu.

2 Temmuz 1971’de TCG Uluçalireis’i Charleston’dan teslim alanlardan E. Dz. Telsiz Kad. Kd. Bçvş. Ferdi BİLGİÇ (Bahriye’deki lakabı “Kelle”)(1) ve E. Dz. Elk. Kad. Kd. Bçvş. Süleyman AYIK ile Değirmendere’de buluşacağız. Birbirini çok seven bu iki arkadaş aynı zamanda Temmuz 1974’de Pire limanı önünde aynı gemide, aynı kaderi paylaşacaklardı.

TCG Uluçalireis’in son II. Komutanı E. Dz. Kd. Alb. Selçuk ERDURAK ile Değirmendere’de buluştuk. Selçuk Albayımın babası da denizaltıcı. Hemen arkamızda bulunan bir apartmanın ikinci katına çıktık. Ferdi Amca (bizim ona bu şekilde hitap etmemiz onun ve bizim çok hoşumuza gidiyordu) bizi nasıl bir sevinçle karşıladı anlatamam. 82 yaşında genç bir delikanlı. Gözler pırıl pırıl, kıpır kıpır. Bizi balkonuna (onun köprüüstüne) davet etti. Pencere kenarındaki dürbün dikkatimi çekti. Nöbete devam ediyordu.

Dz. Telsiz Kad. Kd. Bçvş. Ferdi BİLGİÇ ve E. Dz. Elk. Kad. Kd. Bçvş. Süleyman AYIK

Pire limanı girişinde ve sonrasında neler yaşadıklarını sordum. Dz. Telsiz Kad. Kd. Bçvş. Ferdi BİLGİÇ sanki o günleri yaşarcasına anlatmaya başladı. “Uzunca bir süre Pire limanı girişinde sualtında run yaptık. Gelen geçen her gemiyi tespit ettik. Ama bunları tam bir gizlilik içinde yapıyorduk ve kimse bizim orada olduğumuzu bilmiyordu. Fotoğraflar çekildi. Hatta derler ki Deniz Kuvvetleri Komutanlarımızdan birisi Yunan Mevkidaşı ile görüşürken elinde bizim çektiğimiz bir fotoğrafı göstermiş ve sadece “İsteseydik….!!!” demiş. Uzunca bir süre sonra bize dön mesajı geldi. Ama bu mesajla bizim de yerimiz açığa çıkmıştı. Bizi aramaya başladılar. Çok yavaş ilerleyebiliyorduk. Güneyli rotalardan geçerek gitmemiz gerekiyordu. Ama bizi de oralarda bekleyeceklerini Komutanımız biliyordu. Rotayı değiştirdi ve daha da güneyden yavaş yavaş gitmeye başladık. Tüm haberleşmeyi kestik, tık-tık’ları (maniple) kapattık. Kuzey cenahımızda patlayan su bombalarının seslerini duyabiliyorduk. Akülerimizin de durumu gittikçe kötüleşiyordu. Sualtından çok yavaş bir şekilde ilerlememiz, rotadan sapmamız nedeniyle bizleri merak ettiklerini anlıyorduk, dahası daha da kötü şeyler düşündüklerini tahmin edebiliyorduk. Komutanımız da ciddi bir sıkıntı içindeydi. Gergin siyasi ortamda bir de denizaltımızın durumu merak edilecekti ve edildiğini de biliyorduk. Uzunca bir süreden sonra Komutanımıza bir teklifte bulundum. Kabul etti. Bağlı olduğumuz haber istasyonunda telsiz başında dinlemede olanlar beni tanırdı. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi her telsizcinin de manipleyi kullanma şekli vardı. O saatte vardiyada kimin olduğunu tahmin ediyordum. Telsizi açtım ve sadece “BEN KELLE, MERAK ETMEYİN” dedim ve telsizi kapattım. Kimsenin bilemeyeceği bir şeyi söylemiştim. Yaşadığımızı anlamışlardı. Hepimizin de içi rahatlamıştı.”

Dz. Elk. Kad. Kd. Bçvş. Süleyman AYIK

Pire limanı girişinde ve sonrasında neler yaşadıklarını Dz. Elk. Kd. Bçvş. Süleyman AYIK’a da sordum. Nasıl heyecanlandı birden o güne gitti ve anlatmaya başladı: “Kumanyamızı aldıktan sonra Filo Komutanımız bizi uğurlamaya geldi, “avınız bol olsun” dedi. Rotamızı Pire Limanına çevirdik. Görevimiz Yunanistan savaşa girerse onlara yardım edecek gemileri vurmaktı. Limanda 60-80-100 kademde run yapmaya başladık. Gündüz sualtında, gece periskop umkunda 1-1,5 mil sürat ile uzunca bir süre karakolumuza devam ettik. Çok sessiz olduğumuz için bizi fark etmemişlerdi. Ancak bataryalarımız sık sık alarm vermeye başlamıştı.

Herkes işini yapma gayreti içindeydi. Bütün sistemlerimizi faal ve açık tutabilmek için insan üstü bir gayret sarf ediyorduk. Son “dön” emri gelince komutanımız rotayı değiştirdi ve Yunan gemilerine şaşırtma yaptı. Dönmemizi istedikleri limana bir çok su bombasını atlatarak ulaştık. Sualtında bu bombaların sesini duymak insanı huzursuzlandırıyor. Ama Komutanımıza ve arkadaşlarımızın yeteneğine güvenimiz tamdı. Gölcük’e döndükten sonra anladık ki bizden uzunca bir süre haber alamayınca denizaltımızın kaybolduğunu daha da kötüsü battığını düşünmüşlerdi. Ama yaşadığımız haberi gelip TCG ULUÇALİREİS’in de sapasağlam olduğu duyulunca müthiş bir sevinç yaşanmış.”

Dört Bahriyelinin bulunduğu bir ortamda laf biter mi? Neler konuştuk neler? Çakı gibi üç denizaltıcı, gözleri kapalı her şeyi yapabilirler.

Gelecek yazımızda:

  • Dz. Telsiz Kad. Kd. Bçvş. Ferdi BİLGİÇ’e neden “Kelle” lakabı takıldı,
  • Nasıl Bahriyeli oldular?
  • Nasıl denizaltıcı oldular?
  • Amerika’da neler yaptılar?
  • TCG ULUÇALİREİS’in hikayesi,
  • Efsane Komutan Okan ÜNAL,
  • Denizaltıcılar neden birbirini çok tutar?
  • Denizaltıda yaşam nasıldır?
  • Türk Bahriye tarihinde bir gemi için farklı üslupta yazılan ilk kitap nasıl hazırlandı?
  • Özel teklife verilen hassas cevap,

Hepsi bir sonraki yazımızda,

Bu yazım 23.7.2020 tarihinde Deniz Ticaret Gazetesinde yayınlanmıştır.

Deniz Eskisi | Bir Çarkçı Gezgin'in Seyahatnamesi
Logo
Shopping cart