DENİZE ESTETİK YAPAN ADAM: M. KEREM KEMERLİ
DENİZE ESTETİK YAPAN ADAM: M. KEREM KEMERLİ
Şirket ofisinde buluşacak ve Gezi Parkı üzerinden Atatürk Kültür Merkezi’ne bakarak sohbet edecektik.
Gezi Parkı Üzerinden Atatürk Kültür Merkezi
Bu teklife karşılık önümüzde olabilecek tek engel sadece İstanbul trafiğinden kaynaklanabilecek gecikme olabilirdi. Riski minimize etmek için erkenden yola çıktım. Otopark durumunu bile çok önceden planlamıştı.
Konunun deniz olması daha da heyecan vericiydi. Benim de zaten arayıp da bulamadığım bir fırsattı, yakalamışken kaçırmak istemedim.
Titizliğini bildiğim için her şeyin tam zamanında hazır olduğuna şüphem yoktu. Sadece karşılıklı oturup konuşmaya başlamamız yeterliydi.
Sürprizler olmasa şaşırırdım. Kabini gül ağacından yapılmış, 100 yıllık, iki kişilik, minicik bir antika asansörle 3. Kata çıkıp kapı açılınca başka bir evrene de kapı açılmış gibi hissediverdim. Onu biraz sonra anlatacağım.
Değerli Dostum M. Kerem Kemerli Meke Marine Teknoloji A.Ş.’nin sahibi. Suyun üstünü bilmesi yeterli gelmemiş olacak ki altına da merak salmış. Rahmetli babasından gelen merakla işine sarılmış. Var olanla yetinmemiş dahası ne yapabiliriz diye zorlamış kendini.
Mehmet Kemerli
Mehmet Kemerli, babası, çocukken, Gelibolu’da doğduğu evin arkasındaki sahilde, kayalıklar arasında beyaz taçlı kara gövdeli şirin mi şirin Sakar Meke’lerin oyunlarını seyredermiş.
Ornitolog olmaya gerek yok. Sosyal medyada sudan havalanmaya çalışan bir sakar meke filmi seyredin. Havalanmak için baş üstü suya çakılacakmış gibi koşmalarını, her kuştan farklı perdeli ayak parmaklarını, kendisine hiç benzemeyen turuncu yavrularını, tombul gövdeleriyle zarif bir şekilde suya dalışlarını seyredince Mehmet Kemerli’nin çocukken hissettiklerinin birazını anlayabilirsiniz.
Sakar Mekeler Kalkış Anında
Bir de şu var, petrol döküntülerinden en çok zarar görenler işte bu sakar mekeler ve karabataklar. Nedeni; diğer kuşlar gibi kanatlarını açıp hemen havalanamıyorlar.
Mehmet Kemerli, 1977’de Meke Deniz Temizliği Şirketini Bireysel Olarak Kurdu
Baba Mehmet Kemerli çocukluğunda hüzünlenerek seyrettiği bu çaresizlik senaryosunu tersine çevirip kuşlarını kurtarmak için “Dünyada birisi bir şey üretebiliyorsa biz de daha iyisini burada yapabiliriz” mottosu ile çevre bilincine öncülük yaparak dönemin denizcilik merkezi Ayvansaray’da MEKE DENİZ TEMİZLİĞİ Şirketi’ni kuruyor (1977).
Her yıl şirin, tertemiz bir sahilde denize girmek için can atarız. Denizin temiz olmasını isteriz. Balıkları görmek isteriz. Sadece Türkiye sularında değil uluslararası arenada da bu tertemiz sahillerin olmasına emek harcayan, katkı sağlayan kimlerdir hiç düşündünüz mü?
Denizin faydası çok, kimseye zararı yoktur. Deniz için en büyük tehlike insanlığın bitmek tükenmek bilmeyen sınırsız tüketim açlığı. MARPOL (The International Convention for the Prevention of Pollution from Ships -Gemi Kaynaklı Kirliliğin Önlenmesi için Uluslararası Sözleşme, IMO 1973) bu amaçla oluşturuldu.
Kerem Kemerli insanoğlunun denize yaptığı kötülükleri yok etmek için MARPOL’e uygun olarak tüm dünyada var gücüyle çalışıyor. Ben ilk tanışıp konuştuğumda onu bir deniz estetisyeni (kendisine söyleyemedim) olarak kabul ettim. Azimli bir denizci, ama bir operatör doktor sakinliği ve hassasiyetinde.
Yasal mevzuat içinde; ekipman üretim ve tedariki, eğitim dahil kendi payına düşenleri yaptığı gibi “Çocuklarımıza temiz denizler bırakalım” hedefinden de vazgeçemiyor.
Birlikte yaşadığınız değerler kişiliğinizin aurasıdır. Deniz, sanat ve çocuk gibi üç kavramı kendi düsturunuz olarak benimsediğinizde yaptığınız işten keyif almamak işten değil. İşte etrafınıza yaydığınız ışık bu keyiften kaynaklanır.
“Altın Kalbimin Paslı Vuruşu”
Hani yukarıda bahsetmiştim. Asansörden inip kapıdan içeri girince 1,5 metre çapında başka bir evrenin kapısı ile karşılaşmıştım. Karşıma çıkan sözde paralel evren kapısı İranlı sanatçı Ahmet Nejat’a ait. Kerem Kemerli bu gizemli kapının hemen arkasında çalışıyor.
Eserin açıklaması şöyle: “Yeryüzündeki tüm insanların ortak sorunu olduğu gibi aynı zamanda suç ortağı olduğu tüm felaketler karşısında bireyin yapabilecekleri sınırlı ve fakat çok anlamlı. Tam da bu anlamdan yola çıkan sanatçı Ahmet Nejat, “Altın Kalbimin Paslı Vuruşu” derken yaşanan tüm olumsuzlukların karşısında yorgun düşen bir yüreğin umudu ve iyiliği sahiplenmesini konu ediyor. Eserinde, parçası olduğu bütünden kopan her bir ögeyi özüne, saf ve temiz ilk haline döndürmeyi hedefleyen sanatçı bu hedefinde altını bir araç olarak kullanıyor. Evrenin mutlak değerleri olarak tanımladığı “aşk” ve “hiç” kavramlarını paslı bütünden koparılan kaligrafik formlar olarak ele alan Ahmet Nejat, her bir sözcüğü tek tek altınla kaplayarak zorlu ve uzun soluklu bir mücadelenin ilk işaretlerini vermiş oluyor. Evrenin merkezindeki yaratıcı ve onarıcı enerjinin insanlar aracılığıyla tüm kötülüklerin üstesinden geleceğini uman sanatçı eserin paslı yüzünü altın “aşk” ve “hiç” sözcükleriyle sarmalamaya başlıyor.”
Etkilenmemek elde değil. Bu yaratıcı enerji denize aktarıldığına artık inanıyorum.
Anneden gelme bir sanat merakı da var. Meke Sanat’ı kurmuş. İyi de etmiş, çünkü unutulup gidecekleri unutulmaz hale getirmiş.
Cam kenarında, koltukların arasında üst üste duran iki kitabın varlığı sanıyorum buluşma konusunu oluşturacaktı. Onlara elimi uzatmadan kendisinin bahsetmesi çok daha güzel olacaktı.
Kaydedilmemiş olayları sadece onu yaşayanlar hatırlar, sonrası unutulmaya mahkumdur. Nedense yazmayı ve kaydetmeyi sevmiyoruz. İşte bu zorluk yüzünden Kaptan Ömer Asmalı “İstanbul Boğazında Alev Kapanı Nassia Yangını 13 Mart 1994” kitabını yazmış. Olaydan 30 yıl sonra, Meke Sanat desteği ile kitap 2024’de basılmış.
İstanbul Boğazında Alev Kapanı Nassia Yangını, Kaptan Ömer Asmalı, 2024
Kaptan Ömer Asmalı o anlardaki heyecanını kaybetmeden aktarmış yaşadıklarını. 1979’da Independenta tanker yangınından sonra; Nassia olayının Türkiye’de deniz kazalarında yapılması gerekenleri, mevzuattaki eksiklikleri, tek tek açıklamış. Bence kendi konusunda Türkiye için bir vade mecum yaratmış.
Sünger, Biz, Başkaları ve Bodrum, Saner Gülsöken, 2024
Bir sünger dalgıcı için en tehlikeli sözcüğün “daha” olduğuna inananlardanım. Sualtı dünyası öyle bir güzelliktir ki vazgeçememenin bedelini canına yansıtırsın. Zamanın sınırlı olmasına rağmen kendini zamansız bir dünyanın kollarına olanca ağırlığınla özgürce bırakıverirsin, fakat bu senin en hafif halindir. İçin hayata akar. Hayat ise senden kaçar. Kendi dünyasına gelen yabancıyı merakla takip eden koca bir orfozun kocaman gözlerine takılıp onun peşinden gidivermek işten değildir orada.
Anayurdu Akdeniz ve öncelikle Ege olan sünger önceleri bitki olarak görülmüş, 1765’de hayvan olduğu ispatlanmış. 750 milyon yıllık bir geçmişe sahip sünger insanoğluna yaşam ve ölüm içinde birçok hizmetlerde bulunmuş, 2020 yılından itibaren de denizlerin ekolojik dengesinin korunmasında öncelikli bir yere sahip olmuş.
Saner Gülsöken süngerde bizi, karşı kıyıyı yani Kilimli Adası’nı ve Bodrum’u anlatmış. Nargilenin ucundaki hayatı yaşarmışçasına anlatan Halikarnas Balıkçısı’nı ve kara kalemle çizdiği Çağanoz’u, Aliş’i de unutmamış.
Bodrum Deniz Müzesi ve Meke Sanat kitabın basılmasına destek olmuşlar.
Ana temamız bu iki kitaptı, okumanızı tavsiye ediyorum.
Daha birçok detayları konuştuk. Tekrarını her ikimiz de istedik.
Kış gününde sıcacık güneşli bir gündü. Taksim Meydanı yüzyıllardır süregelen bitmez bir telaşın hızlı adımları altında yorulurken; Aliş’in ilk dalış tecrübesindeki heyecanla kitaplarımı koltuğumun altına sıkıca sıkıştırdım, denize açıldım.
Bülent Yanaşık
Aralık 2024, Taksim-İstanbul