ASTRONOMİ, MİTOLOJİ, ARGONOTLAR

ASTRONOMİ, MİTOLOJİ, ARGONOTLAR

Denizciyseniz hiç kimsenin bilmediği birçok kavramı öğrenmek durumu ile karşı karşıya kalırsınız. Bunların çoğu denizcilik eğitimi alırken karşınıza çıkar. Diğer bir çoğunluk ise gemilerde görev yaparken, bir diğer kısım ise gerçek hayatta, arkadaşlar dostlar arasında, masada, orada, burada karşınıza çıkabilir.

Ben eskiden de olduğu gibi hala mitolojiden çok hoşlanırım. Argonotların Altın Post serüveni zaman zaman karşıma çıkardı da sormam gereken soruları kaynağa ulaşamamak yüzünden hep ertelerdim. Aslında mitoloji içinde tarihsel gerçekler bir hayal dünyası içinde anlatılır, süzgecinizi iyi tutmazsanız gerçekler akar gider, kendinizi masallar dünyasında dolaşıyor sanırsınız.

Bu yazımın da temel kaynağı işte o masal dünyasından sıyrılıverdiğim anlardan birisinde olmuştur.

Helles Altın Postlu Koçun Sırtından Denize Düşüyor

Sorayım,

I. Argonotlar kimdir? Bu isim nereden geliyor? Altın Post için Argonotlar nereye gittiler, niçin gittiler, nasıl gittiler, karşılarına ne çıktı, ne yaptılar, nasıl geri döndüler? Sonuç ne oldu?

II. Çanakkale ve İstanbul Boğazının bu serüvendeki bağlantısı ne idi? Günümüzden 12000 yıl önce boğazlarda ne oldu, Argonotların seferinin gelecekte yapılacak Truva Savaşına ve Çanakkale Savaşlarına etkisi ne olacaktı?

III. Büyük İskender, Cenevizliler, Venedikliler, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet ve Atatürk’ün Argonotlar ile bağlantısı ne idi?

Anlatayım. Ama biraz sondan biraz da baştan.

 

ASTRONOMİ DERSLERİNE NASIL BAŞLADIM

 

Ben astronomi ile nasıl tanıştım, önce buradan başlayalım, ama hikâyenin hepsini burada anlatmayacağız, yoksa çok uzun olacak.

1981 yılında ilk astronomi dersini almaya başladığımız andan itibaren sınıf arkadaşlarımla bazı terimleri öğrendikçe ne kadar büyük bir evrenin içine düştüğümüzü şaşkınlıkla karşılamıştık. Sürekli varlığı olan bir kümenin içinde küçücük bir zerre olarak onu fark etmeden hissiyatsız kalmış olmamız bizde dayanılmaz bir merak oluşmasına neden olmuştu.

Türk Deniz Kuvvetlerinin hatırda en çok kalan öğretmen subaylarından ve o tarihte henüz yeni Binbaşı rütbesinde olan Nazım Hamdioğlu bize çok ilginç çizimlerle astronomi dersini sevdirmişti. Voleybolcuydu. Oldukça uzun boyluydu. O da bizim gibi bir zamanlar Deniz Lisesi öğrencisiymiş, sonrasında Deniz Kuvvetleri adına üniversiteye gönderilip öğretmen olmuş subaylardan birisiydi. Sadece kendisi değil diğer birçok öğretmenlerle olan diyaloğumuzda da bu durum bize esneklik sağlıyordu. Aslında aynı esneklik onlar için de geçerliydi çünkü öğretmenlerimiz bizim eğitim gördüğümüz sıralarda öğrenci olarak okumuşlardı. Bunun etkisi ileride karşımıza ilginç sorularla çıkacaktı.

Çok çok ileri zamanlarda, yani yüzbaşı ve binbaşı rütbelerimizde veya emeklilik dönemimizde birçok sivil yönetici, eğitimci ve hatta birkaç üniversite dekanından şu lafı duyduğum olmuştur:

  • Size nasıl bir eğitim verdiler de bu şekilde oldunuz?

Aslında her okulda eğitim müfredatı aynıydı ancak anlatım, yaklaşım, anlayış, sorgulatma, yönetim, planlama ve uygulama bizde farklıydı. Zaman elimizdeki en değerli varlıktı. Tek başına veya bir grup halinde kendi kendine, en yetersiz imkanlarla, yetebilme öğretisi ana hedefti. Bu yetiyi kazanınca denizde tek başına dolaşabilecek özgür bir gemi personeli yaratıyordunuz.

1975-1976 eğitim yılından itibaren Deniz Lisesinde eğitim kolej sistemine geçirildi. Derslerin İngilizce yapılacak olması nedeniyle tüm öğretmen subaylar İngiltere’ye gönderilerek dil eğitimi almaları sağlanmış. Türk Dili ve Edebiyatı ve Tarih dersi hariç diğer dersler İngilizce lisanında yapılmaya başlanmış. 1979 yılında ilk kolej mezunları, sonrasında 1980’de ikinci, 1981’de üçüncü ve bizim sınıfımız 1982 yılında dördüncü mezun olarak Deniz Harp Okulu’na geçtik.

Binbaşı Nazım HAMDİOĞLU elinde ince bir çantası ile derse gelir. Sınıf defterini incelikli yazısı ile yazıp imzaladıktan sonra çantasını acar ve yurtdışından getirdiğini düşündüğümüz renkli tebeşirlerini (dikkat renkli board marker değil, gerçek tebeşirden bahsediyoruz) özenle çıkarıp masa üzerine yerleştirirdi. Renkli tebeşire sahip olmak onun için bir ayrıcalıktı ve bunu yapan başka bir öğretmen subay da yoktu.

Bütün sınıflarımızdaki yazı tahtaları o günlere göre modern sayılacak tiptendi. Dönem itibariyle birçok okulda tebeşir kullanılan siyah karatahtalar kullanılırken bizim okulumuzdaki tüm sınıfların yazı tahtaları üzerine tebeşirle yazı yazmaya uygun yeşil renkli, üzeri hafif pütürlü büyük bir camdan oluşuyordu, kırılmaması için sınıf içerisinde birbirimize bir şeyler atmamamız hatırlatılır ve sürekli ikaz edilirdik. Her sınıfın kat görevlisi dersler bittikten sonra sınıfa gelerek ıslak bir bezle tahtayı silerdi. En büyük zevklerimizden birisi temiz tahtaya tebeşirle yazı yazmaktı. Özellikle hafta sonlarında sınıfta ders çalışırken bazı problemleri elimize tebeşir alarak tahtada çözerdik. Bunu yapmak insana güven kazandırıyordu.

Binbaşının kollarının uzun olması ve renkli tebeşirlerin kolunda ve elbisesinde iz bırakmamasını istediğinden koluna beyaz bir kolluk geçirir, tahtaya çizeceği dairenin merkezini kendi dirseğinin ucu kabul eder, elindeki tebeşir ile tek harekette mükemmel bir daire çizerdi. Sonra da o dairenin içerisine astronomide öğrenilecek neler varsa onları rengarenk yerleştiriverirdi.

Hiçbir zaman bu hareketi unutmamışımdır, ders bittikten sonra sınıftan ayrıldığında aynı hareketle daireler çizmeye çalışır ancak asla başarılı olamazdık. Bu arada tek hareketle çizilebilen mükemmel tam daire hakkında ürettiğimiz teorilerin de sonu yoktu, yok efendim boyu ve kolu uzundu ondan böyle çizebiliyordu, yok yurtdışında bunun nasıl yapılacağına dair eğitim almıştı, vs.

Mottosu ise:

“ – Ben ve diğer bilim adamlarının görüşüne göre… “ şeklindeydi. Hiç unutmamışızdır.

Astronomi dersinde öğrendiklerimiz geceleri üzerimizi örten gökyüzündeki ışıltılara bir anlam katmıştı, akşamları Heybeliada’nın açık ve az ışıklı havasında başımız gökyüzüne doğru çevrilmiş halde takımyıldızları görmeye çalışır, bulduğumuzda ise heyecanlanırdık. Kışın en güzel ve kolay olanı akşam yat taburundan sonra yükselmekte olan Orion, onun kemerinin altındaki Nebula ve ayak kısmının açıklığının beş katı aşağısında kadiri (yıldızları parlaklığı kadir olarak ölçülürmüş, o zaman öğrenmiştik) en yüksek yıldız olan Sirius’u görmek sanki tüm evrendeki yıldızların esrarını çözmüş hissi yaratıyordu içimizde. Cassiopeia, Büyük ve Küçük Ayı Takımyıldızları, Orion, Sirius, Kutup Yıldızını bulmak artık çok kolay ve basit bir haldi. Aslında farkında olmadığımız şey, o ana kadar öğrendiklerimiz devenin kulağının ucundaki bir tüyün en ucu ile ancak eşdeğer olabilirdi.

AYDINLANMA

Sonradan aklımıza gelmişti:

  • Yıldızların dünyaya olan mesafeleri sabit midir?
  • Takımyıldızları kim belirlemiş?
  • Zodyak nedir?
  • Horoskop nedir?
  • Usturlab, Oktant, Sekstant nedir?
  • Yıldızlarla navigasyon nasıl yapılır?
  • Almanak nedir, nasıl hazırlanır?
  • Harita yapma, okuma, düzeltme yapma nasıldır?
  • Haritalar nasıl basılır, tekniği nedir?
  • Haritada Alaska ve Grönland Adası neden kocamandır?
  • Uçaklar Amerika’ya giderken neden önce kuzeye sonra da güneye yönelirler?
  • Yıldızlarla navigasyonda hata yaparsan haritada kendini nerede bulursun?
  • Planeteryum faydalı mıdır?
  • Küresel üçgenlerde iç açılar toplamı neden 180 derece değildir?
  • Vs.

Argonotlar

MEĞER DAHA AYDINLANMAMIŞIZ

Daha aklınıza gelebilecek yüzlerce soru çıkar bu konudan. Bu kadar bilinmeyen içinde ben başka bir konuyu anlatacağım demiştim (Argo Navis Olayı) ama mecburen başlangıçta takımyıldızlarını konu olarak ele almak zorunda kaldım. Çünkü olay buralarda başlıyor.

Takımyıldızlarını kim belirlemiş, ne zaman belirlemiş, kaç taneler, ne işimize yarar gibi konular gelmeye başladı işte. İşin bir de mitoloji kısmı da var demiştim (aslında her mitolojik olayda zamanında anlaşılamayan bir gerçekliğin kabul görmüş mistik bir payı vardır). İşte bu mistizm ile gerçeklik arasında olan Argo Navis olayını yakında bir yazıda sizlere sunacağım.

Güneş, Dünya, Ay ile Basit Mesafeler

BİLMEMİZ GEREKENLER

Ucundan birazcık başlıyoruz.

Bence astronomide öncelikle bilinmesi ve akılda tutulması gereken temel bilgiler var:

  • Işık hızı 300.000 km/sn’dir,
  • Güneşin Dünyaya olan uzaklığı 150 milyon km’dir,
  • Ay’ın Dünyaya uzaklığı 380 bin km’dir,
  • Her yıldız bir güneştir,
  • Kuzey yarıkürede daha çok, güney yarıkürede daha az yıldız bulunur,
  • Bütün yıldızlar, gezegenler ve gök cisimleri hareket halindedirler,
  • Yıldızların büyüklüğü parlaklıklarına göre sıralanır, ölçü birimi ise “kadir” olarak kabul edilmiştir. Kadir değeri 1-6 arasında değişir ve en parlak yıldızın kadir değeri “1”dir,
  • Yıldızlar göz kırpar, gezegenler sadece parlar,
  • Kutup Yıldızı’nın kuzeyi göstermesi yakın dönem için geçerlidir, mesela 5000 yıl sonra başka bir yıldız Kutup Yıldızı olacaktır, 5000 yıl önce Kutup Yıldızı başka bir yıldızdı,
  • Yolda yürürken gözünüze kaçan toz bir meteor parçası olabilir,
  • Dinozorların yok olmasında astronominin etkisi vardır,

 

GÖKYÜZÜNÜ ŞEKİLLENDİRELİM

 

Önce Gök Küre’den başlayalım.

Varsayımlarımız:

  • Kuzey yarım kürenin altının bir tepsi gibi dümdüz olduğunu düşünün,
  • Açık bir havada tam tepsinin ortasına (gerçekte Kuzey Kutbunda), yani kuzey kutup noktasında sırtüstü yere yatın,
  • Bütün gök cisimlerinin görünebilir olduğunu varsayın,
  • Yukarıya doğru çevrenize, etrafınıza bakın, o anda gökyüzünde gördüğünüz her yıldız ve gezegenin bulunduğu yeri size olan mesafelerini düşünmeksizin kocaman bir yarım küre üzerine işaretleyin (yapıştırın),
  • Aynısını aynı anda tepsinin alt tarafında yani güney kutup noktasında da yaptığınızı düşünün,
  • Oluşan iki yarım küreyi ortadan birleştirin,

İşte size kocaman bir gök küre.

 

W harfi şeklinde görülen Cassiopeia’daki yıldızların uzaklıkları

Cassiopeia’nın varsayılan görüntüsü

Şimdi bu kocaman kürenin ortasına/merkezine oturun, merkezde bulunduğunuz yer/nokta, yani durduğunuz yer dünyanın tamamı, yani kendisi, 360 derece etrafınızda, başınızın üstünde ve ayaklarınızın altında işaretli olanlar yıldızlar ve gezegenler. İşte o yıldızların bir grubu baktığınız yerden sanki insan/hayvan gibi fark edilebilir bir şekil oluşturmuşlar. İnsanlar oluşan bu şekillere takımyıldızı demişler.

Devam edeceğiz,

 

Bülent YANAŞIK

DenizEskisi

10.06.2024

 

Deniz Eskisi | Bir Çarkçı Gezgin'in Seyahatnamesi
Logo
Shopping cart