KAFASINDAN ZORU OLAN GEMİ
KAFASINDAN ZORU OLAN GEMİ
DEHA: ATATÜRK
Okuyup araştırdıkça hem askeri hem de siyasi bir deha ile karşılaştığınızı, hakkında hiçbir şey bilmiyor olsanız dahi, hemen anlayabiliyorsunuz. Yaşı da 38-39, yani 40 bile değil.
Henüz 1920’ye gelinmemiş.
Sözde Sevr Haritası
İstanbul işgal edilmiş, İtilaf devletleri askerlerinin mezalimi altında inliyordu.
Yunan İzmir’den girmiş İç Anadolu’ya doğru yürüyordu.
Güney ve güneybatıda İtalyan’lar Orta Anadolu’ya doğru göz kırpıyorlardı.
Güneydoğu Anadolu Fransız işgali ile topyekûn savaşıyordu.
Ortadoğu’da bitmek bilmez azdırılmış, kışkırtılmış, yönsüz Arap kargaşası hüküm sürüyordu,
Kuzeydoğudan gemi azıya almış Ermeni tehdidi her an çıkabilirdi.
19 Mayıs 1919’da Samsun’dan doğan pırıl pırıl bir güneş, Sevr ile susturulmaya çalışılan Anadolu’yu karanlık bir geleceğe sürüklenmekten kurtarıp, insanın içini kıpır kıpır eden bir heyecana sürüklüyordu.
SEVR PASTASINDAN PARÇA BEKLEYENLER
Buraya kadar olanları neden tekrarladık? Kurtuluş savaşı öncesi İtilaf Devletleri tarafından (İngiltere, Fransa) parsellenen Anadolu topraklarının Batı tarafı, yani İzmir ve civarı, İtalyanlara verilecekti. Sözde Paris Barış Konferansı’nda böyle kararlaştırılmasına rağmen karara uyulmadı, daha hırçın ve intikam peşindeki kukla Yunan hükümeti İzmir’e göz koydu. İngiltere’nin de işine gelen bu durum uygulandı.
YUNAN VE İTALYAN İŞGALİ FARKI
İtalyanlara güney ve güneybatı Anadolu toprakları kaldı. İtalyanlar bu duruma çok bozuldular. İşgal gücü olarak kendilerine tanınan toprakları istememişlerdi, işi yavaştan aldılar, Antalya, Fethiye, Marmaris, Bodrum ve Kuşadası’na sınırlı sayıda asker çıkarıp sadece garnizonda küçük ve etkisiz bir yerleşim kurdular. Genelde arkeolojik kalıntılara yöneldiler. İtalyanların işi yavaştan almaları Yunan’ın ağzını sulandırdı ve Aydın, Denizli, Muğla yörelerine sarkmaya başladılar.
İşin ilginç tarafı, İtalyanlar Türk Kurtuluş Savaşına karşı herhangi bir müdahalede bulunmadıkları gibi yerli milislerin Yunan’a karşı olan hareketlerini fiziki ve lojistik olarak da destekliyorlardı. Örneğin Milas’ın savunulmasında Heyet-i Milliye, Kuva-yi Milliye, Yörük Ali Efe Milisleri ve İtalyanlar Yunan’a karşı koymuşlardı. Yunan ilerleyişine karşı direnen Aydın Kuva-yı Milliyesinin iane ve iaşe eksiği Muğla-Milas-Bodrum’dan gelen yardımlarla karşılanmaya çalışıldı.
Ortaya çıkan bu durum, Mustafa Kemal’in kontrolü altında bir siyasi diyalog ile güney ve güneybatıda ayrı bir cephe açılmamasını sağlamış, Yunan’a müdahaleyi kolaylaştırmıştı.
BODRUM, BODRUM
Bodrum yerel halkı 1522 tarihinden beri gittikçe daha çok Türk kimliğine bürünmüş ve yıllarca işgale uğramamıştı. İtalyanların güçsüz işgali ve kamu hizmetlerinin (hastane kurulması, ambulans servisi, eczane açılması, doktorların ücretsiz sağlık muayenesi yapması) görünür şekilde artırılarak halka sunulması halkın İtalyanlardan çok İzmir’i işgal eden Yunana kızmasına neden olmuştur.
Geçmişte barış içinde beraber yaşamış olmalarına rağmen Yunan’ın mezalime yönelmesi Türk halkında kızgınlığa yol açmıştı. İlginçtir, bu kızgınlık yöre kadınlarının işgali protesto telgraflarını İtalyan kuvvetlerine vermelerine neden olmuş ve her bir telgraf tarihi bir niteliğe sahip olmuştur.
DÜNYA SÜNGERCİLİK MERKEZİ
Buraya kadar söylemek istediğimiz şey ağırbaşlı Bodrum halkının Yunan mezalimine karşı sert yaklaşımıdır. İşgalci yaklaşım, sınır tanımazlık, ahlaksızlık Türk halkını çileden çıkarmıştı. Ancak işin bir de günlük yaşam kısmı vardı.
Dünya süngerciliğinin merkezi olan Kalimnos adasının Bodrum ile sıkı bir bağlantısı vardı. Dünyanın en kaliteli süngerleri Bodrum’dan çıkıyordu. Süngerin dünyaya pazarlanması işini Rumlar yapıyordu. Süngercilik mesleği hem adanın hem de Bodrum’un geçim kaynağı idi.
Her ne kadar Bodrum da yaşayan Rum sayısı dönemler itibariyle gittikçe azalsa da ada ile olan ticari bağlantı iki halkı aynı çıkar uğruna birbirlerine destek olmak zorunda bırakıyordu.
Buraya kadar anlattıklarımız I. Dünya Savaşı dönemine aittir. Bu dönemde Türklere kötü anılar yaşatan, topraklarımıza göz dikip işgal eden, kadınlarımızı acımasızca iğfal eden, katleden, geri çekilirken arkasında yangınlar bırakan Yunanistan 2. Dünya Savaşı’nda Almanlar, İtalyanlar ve Bulgarlar tarafından işgale uğramış, talan ediliyordu.
Türkler her zaman zulüm altında olanlara kucak açmışlardır. Şimdi 2. Dünya Savaşı yıllarına dönüyoruz. Çünkü HRNS (Hellenic Royal Navy Ship) ADRİAS hakkında anlatacaklarımız bu yıllarda geçmektedir.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARI BODRUM YARIMADASI AÇIKLARI
20 yıl önceki Kurtuluş Savaşı acıları hala hafızalarda duruyorken yüce Türk milleti her zaman olduğu gibi çaresize çare, dertliye deva olmanın örneğini dünyaya gösteriyordu.
Savaşa katılmayan Türkiye tarafsızlığını ilan etmişti. Ancak burnunun dibinde Avrupa devletleri birbirine kıyasıya saldırıyorlardı. Ege denizinde 12 adalara sahip olan İtalyanlar Almanlarla birlikte İngiliz, Fransız ve Yunan donanmalarına acımasızca saldırıyorlar, en ummadık yerlerde patlayan mayın ve torpidoların gürültüsü Bodrum sahillerine ulaşıyor, batan ve parçalanan gemilerden sağ kalanlar canlarını kurtarmak için yüzerek, ağaç parçaları üzerine tutunarak, parçalanmış kayıklara binerek en emniyetli yer olan Türk sahillerine ulaşmaya çalışıyorlardı.
Türk sahillerine bataryalar yerleştirilmişti, fazla yaklaşan yabancı gemilere ikaz ateşi açılıyor, tarafsızlığımız sık sık dile getiriliyordu. Ancak kurtulmaya çalışanlara ateş edilmiyordu.
Şimdi sırasıyla bir tarih akışı yapacağız, sonra da Bodrum açıklarında bir geminin başına neler gelmiş onu göreceğiz:
1 Mayıs 1941
HMS Border İngiliz Kraliyet Donanmasına hizmet etmek üzere Tip III Hunt sınıfı olarak kuzeydoğu İngiltere’de bulunan Tyne and Wear kentindeki Swan Hunter&Wigham Richardson tersanesinde kızağa kondu.
HRNS Adrias L67 Borda Numarası ile Göreve Hazırlanıyor
2 Şubat 1942 tarihinde denize indirildi ama göreve başlayamadı. İnşası tam olarak bitmeden önce 20 Temmuz 1942 tarihinde Yunan Kraliyet Donanmasına kiralandı.
BU GEMİNİN GERÇEKTEN KAFASINDAN ZORU VAR
Gemiye HRNS Adrias (L67) adı verildi, aynı tarihte Yarbay Ioannis TOUMBAS geminin komutasını teslim aldı.
Gemi Komutanı Yarbay Ioannis Toumbas Devir Teslim Sonrası Personeli ile Konuşuyor
Gemi 5 Ağustos 1942’de göreve hazır hale geldi. Hemen başlayan Tim Eğitimleri ile personel gemiyi tanıdı, savaş ve seyir tatbikatları yapılmaya başlandı. Geminin sancak makinası arızası vardı, iskele makinası ile sisli hava koşullarında seyir yaparken 26 Ağustos 1942 tarihinde Scapa Flow’da kafadan karaya oturdu.
Her geminin kaderinde ilginç bir başlangıç vardır. Bu başlangıç bazen iyi bazen de kötüdür. HRNS Adrias için kader; baş tarafından karaya oturmakla ağlarını örmeye başladı.
Bu olayda kimse suçlu bulunmadı. İlave onarım 4 ay sürdü. Ocak 1943 ortalarında onarım tamamlandı. İngiltere ve Ümit burnu arasında birkaç ortak konvoy görevleri yaptı.
27 Ocak 1943
Finisterre Burnu açıklarında 360 deniz mili (667 km) kuzeybatı konumda Alman denizaltısını U-553’ü batırdı. (Teyit edilmemiştir).
13 Şubat 1943
U-623’ü batırdı. (Teyit edilmemiştir).
İşi bitince Akdeniz’deki konvoy harekâtında görev alacağı mevkiye doğru ilerlemeye başladı.
Burada bir mola verelim.
YUNAN DONANMASI NEREDE
Yunan anakarası 1941 yılında “Alman ve İtalya İstilası” ile karşı karşıya kaldı. Zor günlerin kurtarıcısı, geçmişte de olduğu gibi, her zaman İngiltere idi. İstiladan kurtulabilen Yunan Donanması İngiliz kontrolü altındaki Mısır’ın İskenderiye limanına sığındı.
İşgal Altındaki Yunanistan Haritası
Subayların bir kısmı milis kuvvet olarak kendi topraklarında kalıp düşmanla savaşmayı yeğlediler. Bir kısım Alman ve İtalyan sevdalıları düşmanla iş birliğine girdiler. Diğer bir kısım yetişebildikleri kadar gemiye doluşup İskenderiye’ye kaçtılar.
Eğitime ara verilmişti. Deniz Harp Okulu öğrencileri ve donanmaya sevdalı olanların İskenderiye’ye ulaşabilmeleri için tarafsız Anadolu toprakları en uygun rota idi. Çünkü Ege ve Akdeniz’de yoğun bir Alman ve İtalyan kontrolü vardı.
Tğm. Papasifakis ve Themelis’in Kaçış Rotası
Türkiye Cumhuriyeti Anadolu topraklarına geçenleri hiçbir zaman mülteci statüsünde görmedi. Ancak kontrolü de elden bırakmak istemedi. Şartlar Türkiye için de zordu. Savaşa girilmemişti ama yokluk ve kendini savunma ihtiyacı kıt kaynakların dikkatli harcanmasına neden oluyordu.
Sahilde yakalananlar bir araya getirilip ellerine belgeler veriliyor, bu belgeler ile trene bindirilerek 8 gün sürecek bir seyahat ile İskenderun’a ulaştırılıyorlardı. Zor bir seyahatti ve birçok öğrenci (damarına Türk düşmanlığı işlenmiş olanlar) sonraki yıllardaki anılarında bu yolculuğu Türk düşmanlığını gözler önüne sererek anlatmışlardır. İskenderun’dan gemiye binenler Kahire ve İskenderiye’ye ulaşıp donanmaya katılıyorlardı.
Eğitimini tamamlamamış Deniz Harp Okulu öğrencileri İskenderiye’de duran Averof zıhlısında eğitimlerine devam ediyorlar, bitirenler hemen gemilere katılıp göreve başlıyorlardı.
KEL BAŞA ŞİMSİR TARAK
Zorda olanı kendi amaçları için kullanan İngilizler sadece Akdeniz’de değil Hint Okyanusu ve Basra Körfezi’nde de Yunan gemilerini ve personelini kullandı. Kendi ülkesi işgal altındaki Yunan gemileri kendi özgürlük savaşlarını bırakıp İngiliz siyasetinin kurbanı olarak Hint ve Arap denizlerinde harekât yapmaya zorlandılar. Averof zıhlısının Hindistan seferi ve bu harekatta ana üssünden çok uzak olan bir geminin çektiği sıkıntılar Yunan denizcilik tarihinde ilginç sayfalar oluşturdu.
Diğer taraftan İngilizler Anzakları bu savaşta da kullanmışlar, Çanakkale’de kullanacağı Anzakları Limni adasında topladığı gibi Akdeniz Harekâtında kullanacağı Anzakları da Kahire’de bir araya getirmişlerdi.
Akdeniz’de konvoy harekâtına devam ediyoruz.
20 Temmuz 1943
İngiliz eskort destroyeri HMS Quantock ile iş birliği içinde 3 Alman torpido botuyla yüzleşti ve ikisini batırdı.
Bundan sonra iki teğmenin günlüklerine yazdıklarını olaylar çerçevesinde ilerleyeceğiz.
17 Eylül 1943
Türkiye-İskenderun üzerinden İskenderiye’ye gelen Teğmen Christos PAPASİFAKİS ve Konstantinos THEMELİS Averof zırhlısındaki okullarının bitiminden sonra ADRİAS gemisine tayin oldular ve İskenderiye’ye gelip gemiye katıldılar. Tğm. Papasifakis topçu subayı yardımcısı olarak kıç topta ve Tğm. Themelis seyir subayı yardımcısı olarak baş topta görev aldılar.
Teğmen Christos Papasifakis (Yüzbaşı Rütbesi İle)
18-24 Eylül 1943
ADRIAS ve beş İngiliz muhribi (Hayward, Beaufort, Hursley, Croome ve Pindos) İtalya’da ilerleyen Müttefiklerin takviyesi için asker ve malzeme dolu altı asker taşıyıcıya eşlik ederek Taranto’ya doğru yola çıktılar. Destek görevinden sonra Akdeniz’de bir süre dolaştılar.
4 Ekim 1943
Augusta’ya, oradan da Cezayir ve Malta’ya giden bir konvoya eşlik edildi. 1 Ekim 1943’te Port Said’e gitmek üzere Malta’dan ayrıldılar, işleri bitince 4 Ekim’de İskenderiye’ye döndüler.
21 Ekim 1943
ADRİAS sabah saat 03:00’da İngiliz Jervis, Pathfinder ve Hurworth adlı üç muhriple birlikte Oniki Ada’ya doğru yola çıktı. Dört geminin tamamı Leros’taki İngiliz garnizonları için erzak ve mühimmatla doluydu.
Leros Harekâtı Rotası (İskenderiye’den)
Ayrılış günü, 21 Ekim 1943, Amiral Lord Nelson’un Fransız ve İspanyol donanmasını ezici bir yenilgiye uğrattığı 1805 Trafalgar Savaşı’nın yıldönümüydü.
Görev Almanları Leros’tan uzaklaştırmaktı. Genel plan, gemilerden ikisinin Leros’taki Lakki limanına girip boşaltma yapması, diğer ikisinin ise Almanların dikkatini Leros’tan uzaklaştırmak için Kalimnos’ta dikkat dağıtıcı faaliyetlerde bulunmasıydı. İlk boşaltmadan sonra ertesi gece gemiler yer değiştirip ikinci boşaltma yapılacaktı. ADRİAS ilk gün HMS Hurworth ile savunma ve şaşırtma harekâtı yaptı, koylara girip çıktılar, Almanları tahrik edecek her faaliyeti yaptılar ancak kimseyle karşılaşmadılar, bu durum güvenlerini artırdı.
22 Ekim 1943
Gece 03:00’a kadar hareket olmadı, sonra bir anda Kos adası yönünden Alman Stuka’larının (Junkers Ju 87 diğer adıyla Stuka-Sturzkampfflugzeug) ağır bir bombardıman saldırısına uğradılar. Fazla hasarları ve can kaybı olmadı, duman ile Almanları şaşırtan dört gemi sabah 07:00’da Türk sahillerine, Gökova Körfezi Yedi Adalar mevkiine izinsiz saklanıp demirledi, hemen hasar onarımına başladılar.
Burada şu önemli hususu göz ardı etmek istemiyorum. Gemiler Alman uçaklarından kurtulmak için sık sık Türk koylarına diledikleri gibi girip çıkarak Türkiye’nin tarafsızlığına leke sürüyorlardı. Alman tehdidi sahillerimize çok yakındı. Churchil’in bu tür manevralarla hem geçmişte Çanakkale yenilgisinin intikamını almaya çalıştığını hem de kendi safına çekilmiş Türkiye’yi Almanların önüne atmaya çabaladığını anlayabiliriz.
Devam ediyoruz.
Verilen görev başarılamamıştı. Aynı gün akşamı 19:15’te dört gemi tekrar karanlığa daldılar. Leros’a gidecek Jervis ve Pathfinder gruptan ayrıldı.
HRNS Adrias Kıç Top Bataryası Savaş Eğitiminde
Teğmen Christos Papasifakis HRNS Adrias Kıç Topunda
İkinci Leros Adası Seferi Rotası (Yıldızlı Yer Mayının Patladığı Yer)
HMS Hurworth L28
Teğmen Christos Papasifakis (Yüzbaşı Rütbesi İle)
Burada biraz ara verip ilave bilgi vereceğiz. Teğmen Papasifakis ve Teğmen Themelis gemiye katıldıkları andan itibaren günlük tutmaya başladılar. Olayların gelişme şekli bu günlüklerden rahatlıkla anlaşılabiliyordu. Biraz sonra Teğmen Papasifakis’in o gün yaşadıklarını kendi ağzından parçalar halinde aktaracağım.
Kalimnos adasına doğru ilerliyorlardı, personel savaş yerlerindeydi ve 22:00’da Almanları şaşırtmak için tüm toplarını ateşlemeye başlayacaklardı. Ancak hesap edemedikleri bir sürpriz onları bekliyordu. Almanlar geceleyin kanala mayın döşemişlerdi.
“Aniden akşam 21.56’da (yaklaşık 36° 59’K, 27°06’D) gemi sallandı ve sendeledi. Kör edici bir ışık parladı. Işığın ardından devasa bir patlamanın korkunç gümbürtü sesi ve bizi devirip gemiyi gökyüzüne fırlatan ıslık çalan metal yağmuru başladı. ADRIAS ayaklarımın altında şiddetli bir şekilde sallanırken saniyeler içinde karanlık gecede gökyüzü gündüz gibi oldu…..
Ve sonra, bana sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca, muazzam bir gücün beni ve gemiyi aşağı, aşağı, aşağı ittiğini hissettim! Bizi öbür dünyadan ayıracak hiçbir şey yokmuş gibi görünüyordu; açıkça Tanrı’nın insafına kalmıştık…..
Dizel yakıt ve yanan et kokan sıcak, çürümüş bir hava dalgası gemiyi kasıp kavurarak gözlerimi yaktı ve ciğerlerimi acıttı…..
Gecenin aşılmaz karanlığı kaybolmuştu. Lanet olsun! Hayattaydık ve deniz yanıyordu……
Uçak sesi duymadığım için torpillendiğimizi düşündüm. Bu korkunç patlamayı ve yıkıcı sonuçlarını başka ne açıklayabilir? Elbette mayına çarpmak hiç aklıma gelmemişti çünkü önceki gece o bölgeyi temizlemiştik. Daha sonra o sabah erken saatlerde Almanların o bölgeye yeniden mayın döşediğini öğrendik…..
Adrias yavaşça yarım daire şeklinde geriye doğru hareket etmeye başladı. Gemi hareket ederken, görünüşe göre hayatta kalma konusundaki inatçı irademizle canlandık ve moralimiz yükseldi. Ancak o zaman geminin ön kısmından gelen yaralıların inlemelerini net bir şekilde duyabildim….. (Geminin baş tarafı, pruvası kopmuştu).
Gemimizi savunmak için silahları hazır bulundurarak emirlere uymanın en iyisi olacağını düşündüm. Bunu yaptığıma sevindim, çünkü patlamadan kısa bir süre sonra gemimize yönelik bir tehdit birdenbire ortaya çıktı…..
Gemimizden kısa bir mesafede alçak karanlık bir hedef tespit edildi ve ADRIAS’ta bize “torpido atan” “torpido botunun” işi bitirmek için geri geleceği haberi hızla yayıldı!….
Gemimizin savunması için kalan tek silah benim kulemin toplarıydı…..
Birisi denizaltı gördüğünü iddia etti! Bir diğeri, adamlarının güvertede ateş etmeye hazır durduğu bir torpido botu gördüğünü söyledi… vs. Bir “torpido botu” gibi görünen şey, gerçekte ADRIAS’ın, akıntıların biraz uzağa taşıdığı hava sızdırmaz olan ve hala yüzen kopmuş baştarafıydı…..
Bu arada, hedefe ateş etmiş olsaydım, ADRIAS’ın ve daha az bir ölçüde benim, tarihte kıç tarafının pruvasına ateş ettiği ilk gemi olmak gibi şüpheli bir onura sahip olacaktım!…..
Hurworth’un kaptanı D yanımıza gelip Toumbas’a gemimizin batırılması emrini verdi. Toumbas kararlıydı. Kaybı ya da yenilgiyi kabul etmeye hazır değildi. Gemimizin batırılması emrini reddetti; bu belki de uzun ve şanlı kariyerindeki en korkutucu karardı. Yalnızca yaralıların naklini ve Türkiye kıyılarına doğru yola çıkma iznini kabul edecekti. Hurworth bize yaklaşmaya başladı. 22:10’da Hurworth bizden yaklaşık 50-100 metre uzaktaydı. Bütün gözler onun üzerindeydi…..
Geminin ortasında gürleyen turuncu bir ateş topu patlayıp onu havaya kaldırdı ve iki parçaya böldü. Hemen üzerimize bir su seli, öldürücü nesneler ve insan vücudunun parçaları yağdı. Kaskımdan seken bir botu yana doğru tekmelediğimde, dehşet içinde şunu fark ettim: hâlâ içinde kopmuş bir ayak vardı. Hurworth’un yanan denizin ışıltısında kaybolmasını korku ve şaşkınlıkla izlerken Adrias’ın üzerine ürkütücü bir sessizlik çökmüştü; ayaklarımızın etrafındaki güverte kelimenin tam anlamıyla her türden enkaz ve insan parçalarıyla doluydu; bu, gemimizde şafakta göreceğimiz insani yıkımın korkunç bir habercisiydi. Gök gürültüsüne benzer bir sesle sona eren, kulakları sağır eden bir tıslama duyduk, ardından sonsuzluğun dünya dışı sessizliğini duyduk ve Hurworth artık yoktu. Birkaç dakikadan az bir sürede gözlerimizin önünde kayboldu…..
Kaptan Toumbas, Kutup Yıldızı’nın rehberliğinde yoluna devam etti. Gemi bulunduğumuz yerden başsız Türkiye’ye doğru ilerlerken, potansiyel tehditler için karanlığı tarayan Kaptan Toumbas’ın sesinde gergin bir ifadeyle birinci Mühendis Teğmen Arape’ye seslenerek motorları çalışır tutması için yalvardığını duyabiliyordum. Adrias karanlıkta santim santim ilerliyordu. Ve gece yarısından kısa bir süre sonra, 23 Ekim 1943 saat 01:00’da alabora olma tehlikesiyle karşı karşıya olmasına rağmen, sonunda bir çıkarma gemisi gibi, antik Myndos kenti Gümüşlük’ün kumlu koyuna karaya oturdu. Birkaç dakika gecikseydi alabora olurdu……”
Adrias Gümüşlük Plajında Baştankara
Adrias kendi personeli ve denizden topladığı Hurworth personeli ile Gümüşlük sahiline baştan kara oldu. Gemide 21 ölü ve 30 yaralı bulunuyordu. Öncelikle yaralılar tedavi için sahile çıkarıldı. Cenazeler için bir tarla kiralandı. İngilizler ve Yunanlılar ayrı ayrı olmak üzere defnedildiler.
Cenaze Töreni. Teğmen Papasifakis (Önde Dizüstü Duran)
İzmir’den getirilen Haç Mezarlığa Kondu
Adrias Personeli Gümüşlük Sahilinde Dinlenirken
Adrias’ın baş tarafının kopması ile birlikte baş top, gemi demiri ve zinciri, köprüüstü, telsiz antenleri ve seyir ekipmanları yok olmuştu. Telsiz antenleri de parçalandığından geminin durumunu bağlı bulunduğu komutanlığa bildirmesi mümkün görünmüyordu. Teğmen Papasifakis bu anda günlüğüne ilginç bir not işlemiş:
“Gümüşlük’te Hasan Bey adında bir süredir orada yaşayan birisi vardı. Gerçek adı N. Myristis’ti; Kahire ile temas halinde olan bir İstihbarat Servisi ajanıydı. Kendisinde var olan telsiz ile durumumuzu Kahire’ye bildirmeyi başardık.”
Bodrum’da sürekli Hasan Bey adını kullanan bir Yunanlı casusun bulunması ilginçtir, araştırılmalıdır.
Ayrıca İzmir’den İngiliz Konsolosluğu elemanları ile yine İzmir’de bulunan Yunan Askeri Ataşesi Yüzbaşı Boutsaras sık sık gemiye gelmeye başladı. Gemi kendi imkanlarıyla ve Türkiye’den aldığı yardımlarla baş tarafını kapatmaya, geçici bir köprüüstü oluşturmaya çalıştı. 39 gün sürekli çalışıldı. Gemi personeli bir yandan da sürekli olarak yerli halktan çekiniyordu. Halk ise sahilden çalışmaları yakinen izliyordu. Diğer bazı küçük onarımların da tamamlanmasıyla gemi İskenderiye’ye dönmek üzere hazırlıklarını bitirmiş oldu.
İngiliz Admiraltısı “Tableland” isimli bir harekât planı hazırladı. 1 Aralık 1943 akşamı gemi Gümüşlük’ten avara etmeden önce bir tim tarafından şehire ait telefon ve elektrik hatları gizlice kesildi. Tornistan ile limandan çıkıldı, iki İngiliz destek gemisi ile sadece gece ilerleyip gündüz Türk koylarında saklandı, baş tarafı olmadığından demir atma imkânı da yoktu. Bu durumda çoğu zaman baştan kara olmak zorunda kaldı.
Tableland Operasyonu Dönüş Rotası 1. Ayak
Tableland Operasyonu Dönüş Rotası 2. Ayak
Adrias Seyir Halinde
Adrias İskenderiye Limanına Girerken Personeli Manevra Yerlerinde
Teğmen Papasifakis İskele Tarafta Manevra Yerinde
730 deniz mili (1.350 km) yolculuktan sonra 6 Aralık’ta (denizcilerin koruyucu azizi Aziz Nicholas Bayramı günü) İskenderiye’ye ulaştı. Bu başarı, denizciliğin mükemmel bir örneği olarak kabul edildi ve Yunan Kraliyet Donanması’na ve Akdeniz’deki diğer müttefik gemilere moral desteği sağladı.
SONLAR
Yunanistan’ın Almanlardan kurtarılmasının ardından, pruvası geçici olarak onarılan Adrias Akdeniz’deki savaş operasyonlarının sona ermesi nedeniyle hiçbir zaman tam olarak faal hale gelemedi ve İngiltere’ye geri gönderildi. Başkaca bir görevde bulunamadan 1945 yılında hurdaya ayrıldı.
Yarbay Toumbas Koramiral rütbesine kadar görev yaptı ve Adrias olayını “Enemy in Sight-Görünen Düşman” isimli kitabında detayları ile anlattı. Gümüşlük’te kalan cenazelerin Türkler tarafından yağmalandığı, kemiklerin köpeklere verildiği gibi dedikodulara son vererek cenazeleri Gümüşlük’ten teslim alan ekibin içinde yer aldı. (Dört yıl sonra, 22 Ekim 1947’de, kalıntılar Yunanistan’a geri götürüldü ve Skaramagas Deniz Üssü’ne gömüldü). Siyasete girdi. Bakanlık yaptı. 7 Mayıs 1994 tarihinde 94 yaşında Atina’da vefat etti.
Teğmen Papasifakis sonraki yıllarda Amerika’da üniversite eğitimi aldı, ileride adı Chatham olayına karıştı, tuğamiral rütbesine kadar yükseldi ve emekli oldu. Adrias’da başına gelenleri bir günlükte topladı. Torununa keman çalmayı çok seviyordu. 24 Temmuz 2014’te vefat etti.
Toumbas’ın yeğeni olan Teğmen Themelis Adrias’da mayın patlamasında bacakları kıvrılan saç arasına sıkışarak yaralandı, tedaviler sonrasında toparlanamadı, yaşadığı olayları bir günlükte topladı, olanları ailesinde bu konuya meraklı olanlara detaylarıyla aktardı, 1984 yılında yedekte yarbay statüsünde vefat etti.
2020 yılında bir grup Türk dalgıcı ve araştırmacısı Adrias’ın kopan pruvasına bir dalış gerçekleştirip belgesel kalitesinde kamera kaydı almak için çalışma grubu oluşturdular. Yurt içi ve yurt dışı bağlantılar kuruldu, yer tespiti için hazırlıklara başlandı. Ancak aynı yıl içinde tüm dünyayı saran Covid-19 pandemisi çalışmaların tamamen durmasına neden oldu. Şimdi ise aynı grubun yeni bir çalışma başlattığı duyumları var.
Bülent YANAŞIK
28 Şubat 2024