BAHRİYELİ MANDALAR

BAHRİYELİ MANDALAR

1878’de saltanatına başlayan Sultan II. Abdülhamid döneminde Osmanlı donanması Haliç’e çekilerek bir nevi çürümeye terk edilmişti.

Sultan donanmadan o kadar korkuyordu ki tahta oturduğu esnada ağabeyi 5. Murat’ı tahta geçirmek için saray önünde toplarını saraya çevirmiş donanmanın görüntüsü aklından hiç çıkmıyordu. Bu korku onun asla sahil saraylarında oturmamasına, güvenliğini de Türk askerlerine değil Arnavut Taburlarına emanet etmesine neden olmuştu. Donanma için o kadar sıkı emirler yayınlanıyordu ki mesela hiçbir gemide kazan yakılmayacak, bacasından duman çıkan gemilerin personeli cezalandırılacaktı. Aslında bu paragraf fazladan bilgi olarak yazıldı, yazmasaydık da olurdu.

DONANMANIN BÜTÇESİ

Aynı dönemde Osmanlı maliyesi de birikmiş iç borçlarını ve yıllarca alınıp sorumsuzca harcanan milyonlarca lira dış borçlarının değil ana parasını faizini bile ödeyemez hale gelmişti.

Sürekli başlayıp biten savaşlar, gittikçe artan toprak kayıpları, finansal tehditler Avrupalı devletleri alacaklarını tahsil edebilmek için yeni bir sistem kurmasına neden olacaktı.

Düyun-u Umumiye İdaresi yani Genel Borçlar İdaresi.  

1881’den itibaren imparatorluk yıkılana kadar damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tümüne Avrupalı Devletler el koydu.

Zaten iflas etmiş imparatorluk tekrar tekrar borç alma durumunda kaldı. Ama ne memurların maaşı ödenebildi. Ne de herhangi bir yatırım yapılabildi.

Dönemin Bahriye Nazırı Hasan Paşa genel bir bütçe oluşturamadığından subayların maaşları hurda gemilerin enkazından kopartılmış demir parçaları ile ödendi. Rütbe ve kıdeme göre bir ağırlık çizelgesi oluşturulmuştu. Subaylar hizalarında belirtilen ağırlık oranında demir parçalarını alıyorlar ve bunu hurdacıda nakit paraya dönüştürüyorlardı.

Savaş söz konusu olduğunda askerlik görevinde sadece Müslüman halk görevlendiriliyordu. Yurdun dört bir yanından milyonlarca erkek işini, gücünü ailesini bırakarak savaşa gidiyor ve çoğunlukla da geri dönemiyorlardı. Dönebilenlerin büyük bir kısmı da sakat olarak dönüyordu. Gayri Müslüm halk ise hiçbir savaşa katılmıyor, serbestçe ticaretlerine devam ediyorlardı. Varlığı ve mülkü yeterli olanlar ise askerlik yapma durumuna geldiklerinde bedelli askerlik yapmayı tercih ediyorlardı.

Bahriyeli Mandalara ait illüstrasyon

REŞAT EKREM KOÇU BİR PARANTEZ AÇIYOR

Reşat Ekrem Koçu ‘‘Tarihimizde Garip Vakalar’’ kitabında bu durumu bakın nasıl anlatıyor:

‘‘Osmanlı döneminde (dönemin hangi dönem olduğunu belirtmemiş) tersane havuzlarına gemi alınınca havuzun suyu bostan dolaplarıyla boşaltılır, bunlara da mandalar koşulurdu. Bu iş için tersanede bir ‘manda ağası’ ve emrinde ‘mandacılar’ diye bir bölük vardı. Kur’ası tersaneye düşen askerlerden nakdi bedel kabul edilmez, ancak bir manda alınırdı (mandalar sahibinin askerlik süresi boyunca tersanede bostan dolabının çevrilip suyun havuzdan boşaltılması için kullanılırlardı). Bu şekilde askerliklerini dolduran mandalara bir ‘terhis tezkeresi’ verilir, tören yapılırdı. Törende, bu tezkere boynuzlarının arasına sırmalı bir kordonla takılırdı. Köyüne, kasabasına gönderilen mandalar merasimle karşılanırdı ve işe koşulmazdı.’’

Bu paragraf birçok yazar tarafından sanki kendi sözleriymiş gibi tırnak içine alınmadan kullanıldı ve tarihten ince bir kesitin tespiti yapılmış görüntüsü verildi. Sanki manda dönemi de sadece 1878 yılından sonraki dönemmiş gibi anlatıldı, başta benim yaptığım gibi.

MANDALARIN BAHRİYEDE VARLIĞI

Ama ayrıntıları araştırınca durum farklılaşıyor. Osmanlı belgelerinde birçok kayıt var. Bunlar çözüldükçe ortaya ilginç bilgiler çıkıyor. Ben iki tanesini buldum.

Mesela İstanbul Kadı Sicilleri 154 numaralı sicil (H. 1237-1246 / M. 1822- 1831)

İstanbul içerisinde Üsküdar, Galata, Eyüp ve Boğaziçi çevresinde bulunan at, arka ve sırık hamallarının ve onlara kefil olanların isimlerinin ve bulunduğu yerlerin kayıtlı olduğu defter.

Mâ‘rûz-ı kullarıdır ki:

Bi’l-cümle Dersa‘âdet hısn ebvâbları dâhil ve hâriclerinde ve derûn-ı Âsitâne’de defterde zikrolunan köşe mahallerinde Üsküdar ve Galata ve Eyüb ve tevâbi‘âtı ve Boğaziçi’nin Bahr-ı siyah boğazına varınca iskeleleri ve mahallâtlarında vâki‘ tâife-i hamaldan esb ve arka ve sırık ve bi’l-cümle Ocağ-ı âmireden mahsûs memûr mübâşiri yazıcı ma‘rifetiyle tâife-i merkūmûn bu def ‘a bâ-fermân-ı âlî bi’ttaharrî gereği gibi tefahhus ve tahkīk olunarak cem‘an iki bin dokuz yüz doksan nefer teftîş ve bir birlerine küfelâya rabt olunduğu ve nâ-halef ve mechûl olanları izâle ve tard olunup serseri ve nâ-hemvâre bir kimesnenin sunûf-ı mezkûreye idhâl olunmasına ve içlerinden ihrâc ve duhûlü lâzım geldikde mübâşir-i merkūm ma‘rifetiyle ve esnâfı kefâletiyle tahrîr ve deftere idhâl ve ihrâc olunmak üzere nezd-i çâkerîde cümle kethüdâları ve yiğitbaşı ve ihtiyârları müte‘ahhid ve müttefik oldukların nizâm-ı muharrereleri ve bundan böyle düstûrü’l-amel tutulması cümle muvâcehelerinde tenbîh ve Ocağ-ı âmire defterlerine kaydolunduğu fazîletlü İstanbul kādısı efendi hazretleri sicillâtına dahi kaydolunmak bâbında emr-i âlîleri sudûru muvâfık ve re’y-i sâmîleri buyrulur ise ol bâbda ve her hâlde emr ü fermân hazret-i men-lehü’l-emrindir.

Bende M.

Defter oldur ki;

İşbu bin iki yüz otuz senesinde teftîş olunanların kefîlsiz olanları ve kendilerini bilmeyip kendi hâlinde olmayanları ihrâc olundukları bu mahalde beyân olunmak için işbu mahalle şerh verildi.

Fî 25 L sene [1]237.

11b başlıklı kefiller listesinde her çalışanın bir kefilinin olduğu belirtilmesine rağmen manda ağalarına bir kefil yazılması söz konusu olmamıştır.

“Manda Ağası Tersâne-i âmirede Kürt hamalları. Nefer: 30+14= 44”

Yukarıda belirtildiği üzere 1822 ile 1831 yılları arasında manda ağalığı olduğuna göre 2. Abdülhamid döneminden önce de manda ağalığının varlığı ortaya çıkıyor.

Eminönü’nde mandalar yük çekerken (1900)

Doç. Dr. Şakir Batmaz’ın “TERSÂNE-İ ÂMİRE’DE GEMİLERİN DENİZE İNDİRİLME MERASİMİ” isimli eserinde 1825 yılında denize indirilen gemiler için teşrifat defterinde kime ne kadar hediye ve bahşiş parası verildiğine dair kayıtlar mevcuttur:

 “B. Tersâne San’atkârlarına Takdim Edilen Hil’at ve Atiyyeler

Gemi inşa ve tamirleri yanında Tersâne-i Âmire’deki diğer işlerde de çalışan san’atkârlar olup bunlar neccar (marangoz), kalafatçı, pâru-tıraş, haddad, meremmetçi (tamirci), tûc-ger, makaracı, üstüpücü ve kumbaracılar vs. ibarettir. Tersâne-i Âmire halkı arasında bulunan san’atkârların mikdarı, gemilerin inşası sırasında kâfi gelmediğinden ücretle halk arasından aynı meslekleri icra eden san’atkârlar da çalıştırılıyordu. Merasim sonunda Camialtı’nda Sadrazam tarafından takdim edilen hil’atler arasında Tersâne san’atkârları da bulunmaktadır. Bunların yanında ayrıca yeni indirilen geminin kaptanı, Donanma Baş Ağası, Manda Ağası gibi zevatta vardır. 1825 yılında bunlara takdim edilen hil’at (kürklü elbise) ve atiyyeler (bahşiş) şu şekildedir;

…………

1 libâs (giysi) Manda Ağası hil‛at,

………..

  1. Hademelere Takdim Edilen Atiyyeler

Merasimde gemilerin yapımına emeği geçen Tersâne-i Âmire’de ve diğeryerlerde vazife yapan hademelere 1825 yılında yine mutad olduğu üzere Hazîne-i Sadâret-penâhî’den verilegelen aidâtlar şu şekildedir:

5 Kuruş Manda Ağasına,

70 Kuruş Manda Kaptanlarına,

8 Kuruş Çavuşân-ı Manda

Sakarya’da bostan dolabı

MANDA GÜCÜNDEN DİREK ELEKTRİĞE GEÇİŞ Mİ?

Bostan dolaplarının bir kuvvet dahilinde döndürülebilmesi için gerekli olan güçlerden birisi olan elektrik durumuna da bakalım. Çok fazla detaylandırmayacağım.

1880’lerde münferit olarak değişik yerlerde şebeke bağlantısı olmadan benzin ile elektrik üretiliyordu. Örneğin bu yerlerden birisi de Pera Palas Oteli’ydi.

İstanbul’da ilk yaygın elektrik kullanımı 1914 yılında gerçekleşiyor. Elektrik sağlayan santral ise Silahtar Elektrik Santrali. Kömür ile çalışıyor. İstanbul’un Karadeniz kıyılarından dekovil hatları ile gelen kömür bu santralde kullanılıyor. Dekovil hattı konusu ise oldukça uzun bir hikâyeye sahiptir, detaylandırmadan sonra anlatılmak üzere atlıyoruz. İlave bilgi; bir şehirde ilk yaygın elektrik kullanımı İstanbul’dan önce Uşak’ta gerçekleşiyor. İlginçtir.

1914 yılına kadar elektrik olmayan İstanbul’da Haliç’te kuru havuza alınan gemilerin içine girdikleri havuzun suyu nasıl boşaltılıyordu bu önemli.

Basit bir iş olmayan havuz suyu boşaltma işleminin sürekliliğinin sağlanabilmesi için geçmişte hangi güçler kullanılmıştı? Bostan dolaplarında mandaların kullanılması mantıklı ise bu sistem Bizans döneminde de aynen uygulanmış olmalı. Çünkü o dönemde Bizans’ın da çok sayıda gemisi vardı ve bu gemiler bir şekilde havuzlanıp kalafatlanıyorlardı.

Dünyanın en eski ikinci tersanesi unvanına sahip Tersane-i Amire 1453’den önce de Bizans tarafından tersane olarak kullanılıyordu. Aynı yöntemlerin onlar tarafından da kullanıldığına eminim.

Güncel hırslarla tarihimizi ranta kurban etmeyelim. Bu söz tüm ilgililer için geçerli.

MANDA HAKKINDA KISA BİLGİLER

Prof. Dr. M. İhsan SOYSAL, MANDA VE ÜRÜNLERİ ÜRETİMİ isimli eserinden:

Ülkemiz 1955’de 1.3 milyon baş, 1992’de 352.000 baş 1994’de 194.000 baş ve bulunduğumuz yıllarda (2021) 200.000 baş olduğu tahmin edilen manda popülasyonuna sahiptir. Kimi yörelerdeki adıyla Camış, Kömüş, Dombey, Camız yetiştiriciliği hayvancılık bakımından özellikle başka hiçbir şekilde yararlanılamayan niteliksiz alanlarda hayvansal üretim olanağı sunduğu için özel bir öneme sahiptir.

Özellikle son yıllardaki hayvancılıkta gözlenen entansifleşmenin (yazarın notu: yüksek randıman elde etme yöntemleri) sonucu olarak sığırcılığın giderek daha yüksek verimli bileşime dönüşmesi, buna karşın manda yetiştirmenin böyle bir entansifleşmeyi sağlayamadığı için karlılığının azalması ülkemiz manda popülasyonu yok olma noktasına getirmiştir. Bu konuda son 10 yılda oldukça önemli bilinç artırıcı çalışmalar yapılmış zamanında 1 milyonu aşan manda varlığı 84000 başa düşmüş, şimdilerde 200000 başa çıkmıştır.

Manda tarımda önemli rol oynayan bir işgücü kaynağıdır. Özellikle toprak hazırlama, kereste çekme, sığ sular içeren nehirde bot çekme, insan taşıma, şeker kamışı tarımında kullanılır. Diğer çekim gücü için kullanılan hayvanlara göre çamurlu alanlarda geniş güçlü ayak tabanı yapısı ile diğer çekim hayvanlarına göre ıslak alanlarda daha avantajladır. Ancak katır ve at kadar hızlı olmadığından kuru alanlarda dezavantajlıdır.

Dergi Kapağı (2019)

İSTANBUL DAMIZLIK MANDA YETİŞTİRİCİLERİ BİRLİĞİ internet sayfasından:

İstanbul ilinde toplam 10.853 manda bulunmaktadır. Anaç manda sayısı 8.783 kadardır. Mandaların bulunduğu ilçeler: Arnavutköy, Çatalca, Silivri, Eyüp, Kağıthane, Sarıyer, Beykoz ve Şile’dir.

Ülkemizde manda ürünleri sevilerek tüketilmektedir. Manda sütü, Manda yoğurdu, Manda kaymağı, Manda sucuğu adı altında ürünler tüketicilere sunulmaktadır. Mozarella peyniri manda sütünden yapılmaktadır.

Ülkemizde düzenlenen Tarihi Kırkpınar Güreşlerinde güreşçilerimizin kuvveti manda ürünlerinin kullanımından gelmektedir. Yağlı güreşçilerimizin güreş esnasında giydikleri kıspet manda derisinden yapılmaktadır. Manda derisi çok sağlamdır. Kıspet eğer güreş esnasında yırtılırsa güreşçi mağlup sayılmaktadır. Bu gelenek 650 yıldır sürmektedir.

Manda boynuzu ise okçuluk, ney, biblo gibi ürünlerin yapımında kullanılmaktadır.

Deniz Eskisi | Bir Çarkçı Gezgin'in Seyahatnamesi
Logo
Shopping cart